Bülten Yazısı
İSAR, Georgetown Üniversitesi’nden Jonathan Brown tarafından 2 Temmuz 2018 tarihinde verilen “The Arguments About Slavery in Islam” başlıklı seminere ev sahipliği yaptı.
Konuşmasına, köleliğin siyasi içerikle yüklü bir kavram olması nedeniyle tanımlanması zor ve hakkında konuşması oldukça güç bir alan olduğunu vurgulayarak başlayan Brown, köleliğin ahlaki açıdan mutlak kötü olarak görülmeye başlanıp topyekün ortadan kaldırılmasına yönelik yönelik çabaların, ancak 1700’lerde başladığına dikkat çekti. 17. yüzyılın sonuna kadar devam eden süreçte, Nyssalı Gregory ve Jean Bodin hariç, köleliği mutlak kötü olarak tanımlayan bir düşünüre rastlamadığını belirten Brown, köle emeğine ihtiyacı ortadan kaldıran sanayi devrimi ile köleliğe karşı dünya tarihinde yeni bir yapılanma içerisine giren kapitalizm arasındaki ilişkiye dikkat çekti.
Müslümanların köleliğin bir musibet olduğunun farkında olmalarına ve köle azat etmenin İslam’daki önemine rağmen kölelik üzerine tartışmaların esas olarak 19. yüzyılda Batı ile artan karşılaşmalar sonucunda başlanmış olduğuna değinen konuşmacı, bu tartışmalar içerisinde beş farklı görüş tespit ettiğini ifade ederek bunları şöyle sıraladı:
- Sir Sayyid Ahmad Khan’ın öncülüğünü yaptığı, köleliğe İslam’da hiçbir zaman izin verilmediği ve Muhammed Sûresi 4. ayetin, kendisinden önceki kölelik hukukuyla ilgili tüm hükümleri ortadan kaldırdığına yönelik görüş.
- İslam dini köleliği bitirmek istese de bu müessesenin ekonomik, siyasi ve sosyal olarak topluma kök salmış olması ve o dönemde taşıdığı öneme binaen uygulanabilir olmadığı için bunun tam anlamıyla ortadan kaldırılamadığı. Bu görüşe işaret eden Reşid Rıza gibi isimlere göre Müslümanlar bu yaklaşımı takip etselerdi Raşit Halifeler dönemi itibariyle kölelik ortadan kalkmış olur
- Köle azad etmek makasıd-ı şerî‘adandır. Muhammed Abduh gibi isimlerin savunduğu bu sava göre Şâri‘ tarafından oluşturulan düzen, hürriyete yönelik bir beklenti içerisindedir. İmam (devlet başkanı) idari olarak köle sahibi olmayı kısıtlayabilir ya da sona erdirebilir. Şeriatın ilkelerinden birisine hizmet ettiği için Müslümanlar da bunu kabul etmelidir.
- Müslümanlar köleliği İslami şartlara göre icra edememiş, mesela sürekli olarak yanlışlıkla Müslümanları köleleştirerek onlara kötü muamalede bulunmuştur. Bu durumun düzeltilmesi mümkün görünmediği için köleliğe son verilmelidir. Bu görüşü savunan Tunus Valisi Ahmed Bey, 1846’da Tunus’ta köleliğe son vermiştir.
- Şeriat aynı kalmıştır ama şartlar değişmiştir. Kölelik ancak meşru bir imam tarafından ilan edilen meşru bir cihat esnasında düşmanların ele geçirilmesiyle ortaya çıkabilir. Ayrıca eskiden Müslümaların düşmanları da savaşlarda onları köleleştirdikleri için mütekabiliyet gereği Müslümanlar da onları köleleştirmek zorundaydı. Bugün meşru cihat olmadığı ve Müslümanların savaştıkları kimseler de bu şekilde davranmadıkları için kölelik ortadan kalkmalıdır. Nâsirüddin el-Elbânî ve Ramazan el-Bûtî’nin savunduğu bu son görüşe göreyse Müslümanlar, kölelik hakkındaki modern fikirleri dikkate almamalı, ancak bugün icra etmeseler bile köleliği korumalıdır.
Kölelik hakkındaki tartışmalarda öne sürülen beş farklı görüşü ve bunların İslam geleneği için ne anlama geldiğini değerlendiren Brown, konuşmasını, köleliğin gerek Müslümanlar gerekse Hıristiyanlar açısından çözülmesi imkansız ahlaki bir bilmece olduğunu vurgulayarak tamamladı. Zira bugün evrensel olarak köleliğin kötü bir şey olduğu herkesçe hissedilen bir durum olsa da şayet kölelik ahlaki olarak mutlak kötülükse o zaman –haşa– İlahi irade yanlıştı ya da bugünkü insanlar ahlaki olarak öncekilere nispeten daha farkındalık sahibidir gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.