Bülten Yazımız
Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Ali Erken, “Rockefeller Vakfı, John Marshall ve Modern Türkiye’de Beşerî Bilimlerin Gelişimi: 1950-1965” başlıklı konferansını sunmak üzere 1 Ağustos 2018 tarihinde İSAR Konferns Salonu’nda misafirimiz idi.Konferans, Ali Erken’in doktora sürecinde izlediği yollar ve kullandığı kaynakları anlatımıyla başladı. Yakın Türkiye tarihine ilişkin çalışmaları esnasında özellikle de arşiv kaynaklarına yöneldiğini ifade eden Erken, New York’ta Rockefeller Vakfı tarafından kurulan büyük bir kütüphane olduğunu ve bu kütüphanenin tamamen araştırmacılara ayrıldığını; ilgi çekici bir biçimde orada karşılaştığı kaynakların birçoğunun da Türkiye ile ilgili olduğunu ve araştırılmayı bekleyen bir çok konu bulunduğunu kaydetti. Kendisinin de bu belgeleri gördükçe çalışmasını şekillendirdiğini belirtti. Bu arşive internet üzerinden de ulaşılabildiği bilgisini dinleyicilerle paylaşan konuşmacı, daha sonra Rockefeller Vakfı’nın faaliyetleri, hükümetle olan ilişkileri ve vakıflaşma süreci üzerinde durdu.
Ali Erken, Rockefeller Vakfı’nın Türkiye’deki faaliyetleri için anahtar isimlerden biri olan John Marshall üzerinden konuşmasına devam etti. Kendisinin oldukça disiplinli ve sistematik bir kişiliği olduğunu ve 1948-1960 yılları arasında neredeyse yılda bir periyodik olarak Türkiye’ye geldiğini, burada çeşitli çalışmalarda bulunduğunu belirtti. Erken, John Marshall’ın, Ortadoğu ve Balkanlardaki pek çok ülkeyi ziyaret ederek birtakım temaslarda bulunmuş olmasına rağmen en iyi iş yapabilecekleri ülkenin Türkiye olduğuna karar verdiğini ve bunu bizzat yazdığı uzun raporlarda belirtmiş olduğunu ifade etti. Bu raporlarda Türkiye’nin değişime açık, modernleşmeye hevesli ve Batılılaşma olgusunu aşmış bir millet olarak tavsif edildiğini aktardı. Erken, Marshall’ın bu raporlarının yanı sıra düzenli olarak tuttuğu günlükler aracılığıyla da 1950 Türkiyesi ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan diğer pek çok kuruma kadar birçok hususta bilgiler edinilebileceğini ve Marshall’ın tanıştığı kişilerle ilgili izlenimleri de yazmış olması bakımından bu kayıtların son derece değerli olduğu kanaatini paylaştı. Ayrıca Marshall’a göre bu bölgede yaşanacak sosyal değişim yabancı değil, yerli aktörler tarafından gerçekleştirilecektir. Bu tespitinin ardından “nüfuz edilemeyen çoğunluk” ve “yaratıcı azınlık” şeklinde ilginç bir toplum sınıflandırmasına gider Marshall. Yaratıcı azınlık, zaten Batılılaşmış olan ekip olup, kendi içerisinde 3 gruptan oluşmaktadır. Bunlar; profesyoneller, akademisyenler ve sanatçılardır. Geriye kalan insanlar ise nüfuz edilemeyen çoğunluk olarak “kitle”yi oluşturmaktadır ve zaten bu projenin ilgi alanına da girmemektedir. Bunlar Cuma namazına giden, imamın dediğine uyan, geleneksel normları şiar edinmiş bir topluluğu oluşturmaktadır. Bu insanlar aynı zamanda askerdirler ve askeriyenin bel kemiğini oluşturmaktadırlar.
Bu sınıflandırmayı yorumlayan Erken, daha sonra Marshall’ın, Türkiye’nin Batılılaşmasıyla ilintili olarak Batı düşüncesini yaydığını düşündüğü tiyatro ve konservatuarlara özel bir ilgi gösterdiğini ifade etti. Marshall, sadece Batı müziğini aynen icra eden değil, aynı zamanda Doğu müziğiyle sentezlenmiş çok kültürlü yeni bir müzik anlayışının ortaya konması taraftarıdır. O, Türkiye’de Batılılaşmanın yanlış anlaşıldığı ve Türklere aynı zamanda İslamı ve kendi medeniyetlerini de öğretmenin zaruri olduğu kanaatindedir. Bu bağlamda Osmanlı tarihi çalışmalarına ayrı bir ihtimam göstermiş, özellikle Halil İnalcık, Kemal Karpat, Ömer Lütfi Barkan gibi isimlere destek olduklarından bahsetmiştir. Bu arada destek oldukları akademik faaliyetlerde yapılacak çalışmaların İngilizce olmasını istediklerini de hatırlatmadan geçmemek gerekir. Günümüzde özellikle İngilizce eğitim veren fakültelerde “Dünya Tarihi” adıyla okutulan “Humanities” dersinin de fikir babası olan Marshall, amacının Türkiye’deki öğrencilerin hem müslümanlık ve kendi kültürlerini hem de Batı’yı daha derin ve etkin bir şekilde tanımaları olduğunu belirtmiştir. Bu dersin içeriğinin, aralarında Bernard Lewis’in de bulunduğu, dönemin önemli tarihçilerinden oluşan bir heyet tarafından hazırlanmış olması da ayrıca dikkat çekicidir. Bu ders, ilk olarak Robert Kolej’de okutulmaya başlanmış ve –içeriği nispeten değişmiş olsa da– halen pek çok üniversitede okutulmaya devam etmektedir.
Konuşmasının son bölümünde Marshall’ın beşerî bilimlerle ilgili düşüncelerini özetleyen Erken, onun, Türkiye’de doğa bilimlerinin olmadığı ve bu bilimler olmadan sanayileşmenin de gerçekleşemeyeceği yönündeki ifadelerini aktararak fen liselerinin ve Tübitak’ın da yine bu zat tarafından temellendirildiğini ifade etti. Türkiye’de yetişmiş insan eksiği olduğu gerekçesiyle özel bir proje dahilinde 20’ye yakın öğrencinin doktora sürecine dahil edilerek bunlara özel eğitim desteği sağlandığı ve 1960’ların ortalarına dek bu desteğin devam ettirildiğini belirten Erken, son olarak Marshall’ın günlüğünün incelenmesi halinde kendisinin 1950-1965 Türkiye’sinde gerek sosyal bilimler gerekse beşerî bilimler alanındaki gelişmelerin önemli aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkacağını ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.