Bülten Yazımız
2016 Yaz Dönemi İSAR İhtisas Konuşmaları’nın dördüncüsü, Yrd. Doç. Dr. Kadir Yıldırım’ın yaptığı “Sanayileşme ve Osmanlı Çalışma Hayatına Etkileri” adlı sunum oldu. Sunum Osmanlı emek tarihi çalışmanın zorlukları ile başladı. Osmanlı’da sanayileşmenin 19. yüzyılla beraber gelişimine değinildi. Sanayileşme ile birlikte gelen değişim ve bu değişime geleneksel üretim yapanların koyduğu tepki açıklandı. Osmanlı’daki kadın işçiliği, işçi örgütlenmesi, sosyalist örgütlenme ve işçi hareketleri konuları anlatıldı.
Sanayileşme girişimleri 19. yüzyılda başladığı için işçi, işgücü kavramlarını ele aldığımızda 19. yüzyıldan itibaren gelişen bir serüveni inceleyeceğiz. 19. yüzyıl Osmanlı’nın iktisadi açıdan çöktüğü bir yüzyıl değildi. Her şeyi devlet merkezli okumamız, bizi böyle bir yanlışa itiyor. 19. yüzyılda Osmanlı maliyesi gerçekten bir krizdeydi. İnanılmaz bir borçlanma krizindeydi. İflas açıklamıştı. Ama 19. yüzyılda kişi başı gelirler ve ekonomi büyümüştü. Dolayısıyla 19. yüzyıl Osmanlı ekonomisi için bir çöküş değildi. Ama şu var ki, Osmanlı 19. yüzyılda Avrupa karşısında bir geri kalmışlığın farkına varıyor. Bu geri kalmışlığın çözümünü de gene rakibinde buluyor. Avrupa gibi her alanda büyük fabrikalar açarak, politika değişikliğini iktisadi politikalara da yansıtarak bir çözüm bulmaya çalışıyor.
Verilen imtiyazlarla özel fabrikalar, limanlar açılıyor. Daha önce sürekli kayıkların girdiği o yerlere artık iskeleler yapılıyor, vinçler koyuluyor. Demiryolları yapılıyor. Bunların inanılmaz toplumsal karşılıkları oluyor. Mesela, Selanik demiryolu yüzyıllardır orada devecilikle taşımacılık yapan yirmi bin aileyi etkiliyor. Madenlerle insanlar daha derinlere inmeye başlıyor. Çalışma şartları değişiyor. Ücretli işçilik artıyor. Atölye tarzı işyerlerinden; iki yüz – üç yüz kişinin çalıştığı, işverenin görülmeyip, yönetim kadrosunun olduğu fabrikalara geçiliyor. Atölyede beraber çalışan enişte yeğen gibi ailevi iş ilişkilerinden; fabrikada işçi-işveren arasında çıkar çatışmalarına geçiliyor. Sendikalar kurulmaya başlanıyor. Ücret artışı, çalışma saatlerinin düşürülmesi gibi isteklerle grevler yapılıyor.
Bütün bu değişimlerin toplumsal hayatta çok büyük karşılıkları oluyor. Hamallardan örnek verirsek, bugün taksicilik neyse, hamallık da o zaman odur. Bugün yirmi bin civarı taksi var. 850 bin lira diyorlar plaka için. Hamal gedikleri de öyle bir paraya satılıyor. Taksiciler şoför çalıştırırlar. Hamallarda da öyledir. Gedikler başkasındadır. Hamallara kiralarlar. Başkasını çalıştırırlar. Bugün taksiciler bütün İstanbul trafiğini ve taşımasını kitleyebilir. Hamallar da bunları yapmıştır.
Eski İstanbul resimlerinde sahil hep kayıklarla doludur. Liman elverişli olmadığı için gemi iki yüz metreye kadar gelir. Gemiden kayıkçılar malı sahile alır. Mal sahilden gümrüklere geçer. Gümrüklerden de hamallarla şehrin içlerine taşınır. Sanayileşme ile birlikte Osmanlı imtiyazlar vermeye başlıyor. Bunun sonucunda yabancı şirketler geliyor. Sahile dubalar, vinçler koyuyor. Dubalar konulunca gemiler sıfır yaklaşabiliyor. Dolayısıyla aradaki binlerce kayıkçının işi gidiyor. Vinçler konulunca malları indirip kaldırma işini yaparak hamalların işini alıyor. Ama bu adamların yüzlerce yıllık gedikleri var. Çok büyük miktarda para var işin içinde. Bir anda İstanbul belediyesinin taksi taşımacılığını kaldırması gibi bir durum. Bu süreç 30 yıllık bir kavgaya neden oluyor. Fiili saldırıları da içerecek bir direniş başlıyor. Hamalların gemileri kıyıya yanaştırmadığı, devletin arabuluculuk yapmaya çalıştığı, Trablus ve Bingazi’ye sürgün cezası alan hamalların olduğu bir süreç yaşanıyor. Otuz yıl içinde ara çözümler bulunuyor. Deniyor ki, üç tonun altını hamallar taşısın, üç tonun üstünü vinçler vs.
Teknolojik değişiklik karşısında çalışanlar dünya tarihinde hiçbir zaman bu değişimi durdurup engelleyememişlerdir, sadece geciktirebilmiştir. Bir tez, bunun sebeplerini çalışanların ekonomik güçlerinin olmamasına bağlar. Başka bir tez ise politik güçlerinin olmayışına bağlar. İkinci tezin Osmanlı’ya daha fazla uyduğunu söyleyebiliriz. Devlet üretimin getirdiği zenginliğe, üretimi yapanlardan daha fazla ihtiyaç duyduğu için çalışanlar zamanla kaybediyor.
Kadınların sanayide, fabrikalarda çalışmasına Osmanlı’da karşı çıkılır. Bu sadece müslümanlara mahsus bir durum değildir. Cebel-i Lübnan’da ilk fabrikalar açılınca Hristiyan kadınlar buralara çalışmaya gitmez. Halk arasında bu fabrikalara yerel dilde genelev anlamına gelen karakana ismi takılmıştır. Kadınların bu fabrikalarda çalışmaya başlaması piskoposların bu fabrikalara gidip bu fabrikaları kutsaması ile mümkün olmuştur. Avrupa’da da ilk dönemlerde ücretleri düşürdükleri için kadınların çalışmalarına karşı çıkıldığı olmuştur. Sanayileşme ile birlikte piyasanın gerekleri ile İslamî hassasiyetin çatışması diye isimlendirebileceğimiz bir durum yaşanıyor. Savaşlar, fakirlik, yetimlerin, dulların sayısının artması gibi nedenlerle iktisadi koşullar zamanla idarecilerin ve toplumun islami hassasiyetlerinin önüne geçiyor. 1908 sonrası artık kadınların çalışması lazımdır diye tam tersine bu desteklenmeye bile başlıyor.
Osmanlı’nın sosyalizmin üzerine ilk eğilmesi 1848 isyanları üzerine devlet adamlarının takibiyle olmuştur. 1870’lerle beraber sosyalizm tartışmaları basın üzerinden halka açılmaya başlar. Gayrimüslim topluluklarda sosyalist örgütlenmeler oluşmaya başlar. Osmanlı’da sosyalizm ile milliyetçilik genelde iç içe geçmiştir. Rum, Bulgar, Ermeni, Makedon vs. sosyalist yapılanmalar milliyetçi yapıları dolayısıyla kendi milletlerinden olan halk ve işçi sınıfından taban bulabilmiştir. Türk / Müslüman sosyalizmi farklı bir yerde durur. Basında çok güzel tartışmalar vardır: Ali Kami “Sosyalistim diyen kişiler sosyalist uygulamalardan haberdar olsa hepsi bu fikirden vazgeçer. Bizdeki sosyalistler sosyalizmi bilmezler.” der. İslamiyet’in sosyalizm ile ilişkisi tartışılır. Alaattin Cemil “İslamiyet sosyalizme izin vermez” der. “Cemil sosyalizmin felsefesinden habersizdir, İslamiyet bilakis sosyalizmi emreder.” şeklinde Ahmed Nebil karşı çıkar. Zekât unsuru üzerinden sosyalizm tartışmaları vardır. Sosyalizme İslami temel bulma çabaları olur.
Bu dönemin önde gelen isimlerinden birisi de İştirakçi Hilmi Bey’dir. Hayatı sürgünlerde geçmiştir. İştirak gazetesini kurmuştur. 1919’da Türkiye Sosyalist Fırka’sını kurmuştur. Fırka ile çalışan 17.000-20.000 işçinin olduğu belirtilmiştir. Grevleri yönlendirmiş aktivist biridir. Elektrik işçileri grev yaparken o da elektrik tellerini keser. Tramvay işçileri grev yapar. Arabasını tramvayın önüne çeker ve bırakır gider. Hakkında çekememezlikten de kaynaklandığını söyleyebileceğimiz çok olumsuz şeyler söylenmiştir. Şaibeli bir cinayet ile öldürülmüştür.
Osmanlı’da 1872-1922 arasında yapılmış tespit edilen 352 grev var. Grevlerin en temel yapılma sebebi ücret artışı talebi oluyor. İnsanlar şehirlerde yaşamaya başlıyor. Tek geçim kaynakları da ücret olunca; ücretin az oluşu, geç alınması gibi durumlar grevlere sebebiyet veriyor. Devlet, Ahmed Muhtar’ın dediği gibi “her nerede bir grev duyulsa devlet yöneticileri hemen sanki büyük bir ihtilal olacakmış gibi endişeleniyor.” (4 Ekim 1908) Olumsuz bakıyorlar. Ayrılıkçı, bağımsızlık hareketlerinin olduğu bir dönem olması sebebiyle korkuyorlar. Savunma bakanı kömür işçileri grev yapınca diyor ki: Kömür savaş gemilerinin ruhu, canıdır. İşçiler şu an grev yapmasınlar. Çünkü bizim kömüre, buhara çok fazla ihtiyacımız var. Fakir bir toplumuz. Herkes fedakârlık yapmalı.
Toplumsal sınıfların oluşumu asla gökten inen bir meteor gibi bir şey, bir milat değildir. Bu bir süreçtir. 1840’larda fabrikalarda çalışmalar başlıyor. 1870’lerde grevler artıyor. Savaşlardan etkileniyor. Birinci dünya savaşında sessizliği oynuyor. Cumhuriyet döneminde 1927 yılındaki sanayi sayımları bize 1927’de Türkiye’de kullanılan toplam sınai motor gücünün 1815 İngiltere’sinden daha az olduğunu gösteriyor. 112 yıl öncenin İngiltere’sinden bahsediyoruz. Sanayide ki gerileme ile birlikte ücretli çalışma ve işçi kesiminin de azaldığını görüyoruz. 1960’lardan itibaren grevlerin artmasıyla, insanların iktisadi problemlerinde köylerine, memleketlerine dönmektense çalışma hayatında kalmayı tercih etmeleriyle işçi sınıfının artık bir grup olarak devreye girdiğini görmekteyiz.