Bülten Yazımız
İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Atçıl, İSAR Yaz Dönemi İhtisas Konuşmaları programı kapsamında 12 Temmuz 2016 tarihinde “XVI. yüzyılda Osmanlı Safevi Mücadelesi ve Âlim Bürokratların Hukuki Otoritesi” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Devlet hizmetinde profesyonelleşmiş, bir hiyerarşi içerisinde yer alan, maaş, iş garantisi ve yönetici sınıfın imtiyazlarına sahip, eğitimsel, hukuki ve bürokratik işleri yerine getiren âlim bürokratların, yöneticilerin elinde bir araç haline mi geldikleri yoksa fetva verirken âlim vasıflarını koruyarak kendi kaygıları ile hareket etmeye devam mı ettikleri sorusu Atçıl’ın sunumunu gerçekleştirdiği çalışmayı yapmaya sevk etmiş. Atçıl sunumunda bu bağlamda yükselen Safevi tehlikesi karşısında Osmanlı âlim bürokratları Sarıgörez Nureddin, Kemalpaşazâde ve Ebussuûd Efendilerin Kızılbaşlar hakkında verdikleri fetvaları inceledi.
Söz konusu âlim bürokratlardan Sarıgörez ve Kemalpaşazâde’nin fetvaların veriliş tarihleri Osmanlı galibiyeti ile sonuçlanan Çaldıran Savaşı’nın hemen öncesine denk düşüyor ve bu dönemde Osmanlı Safavi rekabetinin nereye evrileceğinin ve kimin galibiyeti ile sonuçlanacağının henüz belli olmadığı bir ortamın şartlarını yansıtıyor. Sarıgörez’e göre Kızılbaşlar kafir ve mülhidlerdir. Boğazladıkları murdar, nikahları batıldır. Yakalandıklarında tövbeleri kabul edilmez ve katlolunmaları gerekir. Şayet Osmanlı tebaası bir nahiye halkı Kızılbaş olursa İslam sultanının bunların erkeklerini katl etmesi, mallarını, kadınlarını ve çocuklarını İslam gazileri arasında taksim etmesi gerekir. Kızılbaşlara katılmak üzere yolda iken yakalanan Osmanlı tebaasının da aynı şekilde katlolunması gerekir.
Sarıgörez’den kısa bir süre sonra fetva metnini yazdığı kuvvetle muhtemel olan Kemalpaşazâde, Kızılbaşları kafir ve mürted olarak görerek onlara karşı savaşmayı sultan için vacib, her Müslüman için ise farzı ayn olduğunu belirtiyor. Nikahları batıl, çocukları veledi zina ve kestikleri murdardır. Mürtet oldukları hakimiyet kurdukları topraklar darul harb statüsünde olarak görülür, malları kadınları ve evlatları Müslümanlara helal olur. Kemalpaşazâde’nin Osmanlı tebaası iken Kızılbaş olan ahali ile ilgili görüşünün Sarıgörez’den farkı ise Kızılbaşların tövbesini geçerli sayması ve onları hür Müslüman olarak kabul etmesi.
Fetvalarını Çaldıran sonrası kaleme alan Ebussuûd Efendi ise selefi olan âlim bürokratların Kızılbaşlara yönelik sert söylemini korusa da daha çok sultanın otoritesine ve barışçıl Osmanlı tebaasının korunmasına vurgu yapıyor. Ebussuûd Kızılbaşları kafir, mürted, baği ve ehli fesad olarak adlandırıyor. Bunlara karşı savaşı caiz ama sultanın emrine tabi görüyor. Yakalananların tövbesinin kabulünü de sultanın iradesine tabi kılıyor. Ebussuûd’a göre köylerde ve şehirlerde kendi halinde barış içinde yaşayanlardan zahir halleri sıdklarına delalet eyleyen kimseler söz konusu olduğunda ise yalan söyledikleri ortaya çıkmadığı sürece Kızılbaşlara uygulanan ahkam ve ukubat kendilerine icra olunmaz.
Atçıl ele aldığı üç Osmanlı âlim bürokratının fetvalarının karşılaştırması sonucu bu isimlerin hem ortak söylemlerine hem de aralarındaki farklara bakarak yönetici sınıfın elinde bir araç değil kendi kaygıları ile hareket eden kimseler oldukları sonucuna varıyor. Algılarını belirlemede öncelikli olarak yönetici sınıf değil fıkıh ilmi ile olan ilişkileri ve içinde bulundukları sosyo-politik şartlar etkili oluyor. Kendilerini Osmanlı safında konumlandırıyorlar ama yönetici sınıfın diline hakim olan Kızılbaşları Rafızî olarak adlandıran söylemi benimsemek yerine hukuki bir dil kullanıyorlar.