Hocam, kitâbiyat ve ricâl bilgisinin İslamî ilimler içinde önemli bir yeri var, bu konuda neler söylenebilir?
Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek Allah Teâlâ’ya şükür, size de teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Aslında kitâbiyat, ricâl, yani tabakat ve terâcim bilgisinin önemi izahtan varestedir. Bakınız, İmam-ı Azam Ebû Hanîfe diyor ki: “Ulemayı tanımak, onların tecrübe ve hatıralarından faydalanmak, bana pek çok fıkıh meselesinden daha güzel geliyor. Zira bunlar, ulema topluluğunun âdâp ve ahlâkı demektir”.
Bu hikmetli sözün şu âyet-i kerîmelerden mülhem söylenmiş olduğuna işaret edilir: “Elçilerin haberlerinden senin yüreğini pekiştirecek ve mutmain kılacak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunlarla sana gelen hakikat, inananlar için ise bir öğüt ve hatırlatmadır” (Hûd 11/120) ve “O elçilerin hayat hikâyelerinde akıl ve idrak sahipleri için elbette büyük bir ibret vardır” (Yûsuf 12/111).
Bu sebeple, başta sahâbe ve tâbiîn nesli olmak üzere örnek teşkil eden âlimlerle hemhâl olmak ve onların biyografilerine zaman ayırmak lazım.
Mesela Zehebî naklediyor, hicri ikinci asrın başında vefat eden Basralı zahit, hadis ve fıkıh âlimi Bekir b. Abdullah el-Müzenî, kader ve kaza meselesi tartışmaya açıldığında bunu dinlememek için kalkıp iki rek’at namaz kılarmış.
Yine Zehebî anlatıyor: Hanbelî mezhebinin büyük imamı Ahmed b. Hanbel, Rasûlullah’ın (s.a) bir tel saçını zaman zaman öpüp gözlerinin üzerine koyar ve onun eşyasına teberrüken el sürmekte bir beis görmezmiş. Tabii bu hal, onun, Rasûl-i Ekrem’e duyduğu hürmet ve muhabbetin tezahürüdür. Sonra da Zehebî, Ahmed b. Hanbel’in bu nevi tutum ve davranışlara taraftar olmadığını iddia edenlere “Allah bizleri ve sizleri Hâricîler’in görüşlerinden ve bid’atlerden muhafaza eylesin” diyerek hem dua hem de uyarıda bulunurmuş.
Madem Zehebî ile başladık, isterseniz yine onunla devam edelim. O, İzzeddîn b. Abdisselâm’ın “İslâmî ilimler kitâbiyâtı içinde, İbn Hazm’ın el-Muhallâ’sı ile İbn Kudâme’nin el-Muğnî’si gibisini görmedim” sözüne yer verdikten sonra bu kitâbiyatın, Beyhakî’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sı ile İbn Abdilberr’in et-Temhîd’i ile tamamlanması gerektiğini söyler ve bahsi geçen dört kitabı mütalaa eden zeki birinin hakiki âlim olacağını dile getirir. Günümüz hadis âlimlerinden Abdülfettâh Ebû Gudde ise beşinci kitap olarak Hanefî fıkıh ve hadis âlimi Ebû Ca’fer et- Tahâvî’nin Müşkilü’l-âsâr adlı eseriyle bu listeyi taçlandırır.
1997’de ebediyete irtihal eden Ebû Gudde üstadımız, aslen Halepli olup son devir Osmanlı ulemasından Düzceli Muhammed Zâhid Kevserî’nin Mısır’da çok özel bir talebesi olmuş, medyûn-i şükran bir dil ve üslupla bizzat kendisinden “Bende ne varsa hepsi sizin ecdadınızdandır” hissiyatını duymuşuzdur. Onun Safahât min sabri’l-ulemâ adlı eseri, ilim yolcuları için gayet faydalıdır.
Tabii bu tavsiyeler, yaşanan tecrübelerin birer tezahürü olarak görülmelidir. Şüphesiz başka tecrübe ve alternatif tavsiyeler de olacaktır. Ama ne olursa olsun “Asıl kaynakları bırakıp da teferruatla ilgili kitapları okuyan kişiye şaşarım” diyen Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm gibi pek çok âlim biliyoruz.
Hadis tarihi ve kitâbiyatı nasıl teşekkül etti, doğuş ve gelişim safhalarına dair kısaca ne söylenebilir?
İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü adlı henüz neşredilmemiş bir kitap çalışmamız var. 1988’de başlanan, 2002’de güncellenen, “kıssatün lâ tentehî” deyimini hatırlatacak kadar
basımı geç kalan lakin ikmali için çalışılan bu kitapta başlangıçtan yedinci asrın sonuna kadar (699/1299) müellif hadis âlimleri ve eserlerinin tesbiti hedeflendi. Bu araştırmada, yaklaşık 2500 kitâbiyat ortaya çıktı. Bunlardan matbu-mahtut günümüze ulaşmış olanlarının sayısı toplam sayının üçte birini geçmektedir.
Bir de müellif olmayan veya herhangi bir eseri tesbit edilemeyen hadis âlimleri vardır ki, bu çalışmada onlara yer verilmemiştir. Horasanlı hadis hâfızı Abdân el-Ezdî (h. 145-221) bu hususta bir örnek teşkil eder. Genç yaşta hadis tahsiline başlayan Abdân’ın, hemşehrisi Abdullah b. Mübârek’in bütün kitaplarını kendi hattıyla yazdığı ifade edilir. Ahmed b. Hanbel onu “Horasan’da hadis almak için ayağına gidilecek tek muhaddis” diye över. Buhârî de bizzat kendisinden yüz on hadis rivayet eder. Ne var ki bir kitabı tesbit edilemediğinden Abdan el-Ezdî bu çalışmada yer alamamıştır.
Hz. Peygamber devrinden itibaren hadislerin sözlü veya yazılı tesbiti demek olan söz konusu süreç, hadis tarihinin hıfzu’l-hadîs, kitâbetü’l-hadîs, tedvînü’l- hadîs ve tasnîfü’l-hadîs safhalarını kapsar.
a) Hıfzu’l-hadîs: Hadis ve sünnetin sahâbe tarafından hafızaya nakşedilmesi, ezberlenerek öğrenilmesi ve ezber nakledilmesi demek olan bu safha, Rasûlullah’ın (s.a) sağlığında başlamış, teşvik edilmiş ve müteakip devirlerde devam etmiştir.
b) Kitâbetü’l-hadîs: Hadis kitâbiyatının ilk yazılı örneklerini oluşturan sahîfeler, Hz. Peygamber hayatta iken hadislerin yazıya geçirilmesi (kitâbetü’l- hadis, kitâbetü’l-ilm, takyîdü’l-ilm) safhasını gösteren belgeler demektir. Bizzat Ebû Hüreyre tarafından talebesi Hemmâm b. Münebbih’e yazdırılan Sahîfe neşredildi.
c) Tedvînü’l-hadîs: Muhtelif sahâbîler tarafından rivâyet edilmiş ve dağınık halde bulunan hadislerin yazılarak bir kitapta toplanması demektir.
Resmî tedvin faaliyeti, ilk defa Halife Ömer b. Abdülazîz döneminde (h. 99- 101) başlar. O, meşhur sahabî Amr b. Hazm’ın torunu Medine valisi Ebû Bekr b. Muhammed el-Ensârî’ye şu talimatta bulunur: “Rasûlullah’ın (s.a) var olan hadislerini araştır ve onları kayda geçir. Zira ben, ilmin son bulmasından ve âlimlerin hayata veda etmelerinden endişeliyim. Sadece Peygamber’in (s.a) hadisi kabul edilsin. İlmi ifşa edip ilim meclislerinde müzakereye açsınlar ki, bilmeyen kimselere öğretilmiş olsun. Zira ilim ifşa edilmeyip gizli ve saklı tutulması halinde kaybolur”.
Esasen Halife, tedvin işi için sadece Medine valisi Ebû Bekir’i değil, ehil olanların bulunduğu her bölgeyi bu iş için harekete geçirir. Ömer b. Abdülazîz’in tedvinle ilgili emrini gerçekleştiren ve topladığı hadisleri gönderen ilk kimse İbn Şihâb ez-Zührî olmuştur. Bizzat İbn Şihâb, “Bu ilmi benden önce hiç kimse tedvin etmemiştir” demiştir. Kendisini, meskeninin her tarafını dolduran hadis kitap ve mecmualarına vakfeden İbn Şihâb ez-Zührî, zevcesi tarafından “Vallahi bu kitaplar bana üç kumadan daha ağır gelmektedir!” diye bir siteme maruz kalır.
d) Tasnîfü’l-hadîs: Belli bir sisteme göre düzene konulmamış bulunan müdevven (tedvin edilmiş) hadisleri, Sahâbî râvilerinin isimleri altında bir araya getirilmesi (Müsnedler gibi) veya belli bab ve konulara göre tasnif edilmesi demektir ki Musannefler, Câmiler, Sünenler bu sınıfa girer. Kütüb-i Sitte müelliflerinin yaşadığı hicri üçüncü asır, tasnifin altın çağı olarak bilinir.
Sözünü ettiğiniz kitâbiyat çalışmasının bir an önce ikmal edilip neşredilmesini arzu ediyoruz hocam. Bu yıl ders, etkinlik itibarıyla İSAR sizin için nasıl geçti? Bu yıl içinde İSAR Ödüllü Hadis Yarışması yapılacak, bir de Osmanlı’da İlm-i Hadis sempozyumu düzenlenecek.
Dersler ve etkinlikler açısından güz ve bahar döneminin gayet semereli geçtiği kanaatini taşıyorum, lehu’l-hamdü ve’l-minne. Hafta sonu periyodik konferanslar ufuk açıcı ve tamamlayıcı bir fonksiyon icra etti. 2018-2019 yılı itibarıyla birinci dönem Hayâtü’s-sahâbe (önceki yıllarda da Mehmed Zihnî Efendi’nin ulema, ümera ve zâhidlere dair Kitâbü’t-Terâcim’i takip edilmişti), Hadis Usulü (Nüzhetü’n-nazar), Şerhu’l- Erbaîn, Şerhu Müsned-i Ebî Hanîfe, ikinci dönem ise et-Tıbbü’r-rûhânî (İbnü’l-Cevzî) ve Cevâhiru’l-Kur’ân (Gazzâlî) adlı derslerimiz oldu.
Hatırlattığınız gibi, bu yıl Riyâzü’s-sâlihîn’den 100 Hadis belirlenip kitapçık olarak istekli öğrencilere dağıtıldı. İnşaallah 01.08.2019 tarihinde İSAR konferans salonunda gerçekleştirmeyi planlamış durumdayız. Bu faaliyetin temelinde hadis hıfzına dikkat çekip farkındalık oluşturma hedefi var. Kanaatimce nasıl Kur’an hıfzı, hafızanın kapasitesini artırıyor, onu daha parlak ve daha işlevsel kılıyor ise bilhassa pek çok münasebetle hayatın her aşamasında ihtiyaç duyulan kısa hadis metinlerini okumak üzere ezberlemek de benzer bir keyfiyet arz ediyor. Doğrusu mahfuzat olmadan muhakemat da olmaz veya zayıf kalır diye düşünüyorum. Burada Kûfeli hadis ve fıkıh âlimi Süfyân es-Sevrî’yi rahmetle yâd edelim, diyor ki: “Hadis, dünya ilimlerinin en hayırlısıdır (İnne’l-hadîse hayru ulûmi’d-dünyâ)”.
Osmanlı’da İlm-i Hadis sempozyumunun tarihi 13-14 Aralık 2019. Önceki yıllarda fıkıh, tefsir ve tasavvuf sempozyumları gerçekleştirilmişti.
Bahar döneminde İSAR İhtisas Grubu ile Müşkilü’l-hadîs (Hadisleri Nasıl Okumalıyız?) diye bir dersiniz var dı. Bir disiplin olarak Müşkilü’l-hadîs hakkında neler söylenebilir?
Hadisleri nasıl okumalıyız? suâline cevap veren Müşkilü’l-hadîs, çok önemli bir disiplindir. Bu disiplin sayesinde, görünüşte mânaları birbirleriyle çelişen (zâhirî teâruz) hadis metinleri dikkatle incelenerek araları telif edilir ve zıtlık probleminin çözüm yolları gösterilir. Bu ilim dalı, ihtilâfu’l-hadîs veya muhtelifu’l- hadîs adıyla da anılır. İhtilaf ile işkâl veya muhtelif ile müşkil kelimeleri birbirlerinin yerinde kullanılır. Bununla beraber işkâl, daha ziyade bir şeyin mâna bakımından kapalılık ve anlaşılmamasını, ihtilaf ise zıtlık ve görüş ayrılığını ifade eder.
Hadisler arasında görülen ihtilafları giderme konusunda hadisçiler tarafından şu yöntem uygulanır: Cem’ ve telif, nesih, tercih, tevakkuf. Cumhur ulemanın benimsediği yöntemde ise tercih, nesihten önce gelir.
Şu mesele müşkilü’l-hadîs için bir misal teşkil eder: “Kadın, eşek ve köpeknamazı kat eder” rivayetinden yola çıkan Endülüslü İbn Hazm ez-Zâhirî gibi âlimler diyor ki: “Önünde köpeğin, eşeğin ve kadının olması musallinin namazını kat eder”. Hâlbuki bu hadisin çağrıştırdığı başka hadislerin olduğunu biliyoruz. Nitekim İbn Hazm’ın Muhallâ adlı eserinin tahkikini yapan Mısırlı hadis âlimi rahmetli Ahmed Muhammed Şâkir “Hiçbir şey namazı kat etmez (Lâ yaktau es-salâte şey’ün)” hadisinin (Ebû Dâvud, Salât, 114) nâsih olduğunu söyler. İlgili hadisin şerhlerinde ve fıkıh kitaplarında işaret edildiği gibi söz konusu durum, namazı ifsat veya ibtal etmez fakat keraheti gerektirir. Zira namaz kılan kimsenin önünde sütre olmadığından huşu ihlal edilmiş ve huzur bozulmuş olur. Bu sebeple de nihayet mekruh olur.
İşte bundan dolayı başlarken ilk cümlemiz, “Hadisleri nasıl okumalıyız? suâline cevap veren Müşkilü’l-hadîs, çok önemli bir disiplin” olmuştu. Bu ayrıntılardan habersiz kimi çevrelerin bu ve benzeri hadisleri haksız eleştirdiklerine rastlıyoruz. Bu vesileyle onları bir kez daha insaf, ilim ahlâkı ve tahkike davet edelim. Bir de meşhur hadis âlimi İbn Hacer el-Askalânî’nin şu sitemini hatırlatalım: “Ne olacak, adam ihtisası dışına çıkıp konuştuğu zaman işte böyle acâib-garâib şeyler söyler!”
Hocam çok teşekkür ederim. Mülakattan maksat hâsıl oldu diye düşünüyorum.
Estağfirullah, asıl ben müteşekkirim, sohbete vesile oldunuz. Bütün mensuplarıyla İSAR için Rabbimden tevfikini refîk eylemesini niyaz ederim.