Türkiye'de Darbeler Tarihi Konferansı Gerçekleştirildi

28 July 2016
17:23

Bülten Yazımız

Ahmet Taşgetiren 28 Temmuz 2016 günü 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin tarihi boyunca yüzleşmek durumunda kaldığı dar­beler üzerine konferans vermek için İSAR’daydı. Kısaca kendisini tanıtmak gerekirse, hocamız 1948 yılında Kahra­manmaraş’ta dünyaya geldi ve liseyi bi­tirene kadar burada yaşadı. Ardından İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü 1970 yılında bitirdi. Bugüne kadar bir­çok gazete ve dergide görev ve yazıları bulunan Taşgetiren halihazırda Altıno­luk dergisi genel yayın yönetmenliğine ve Star Gazetesi’nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Ayrıca 2013 yılında belirlenmiş olan Akil İnsanlar Heyeti üyesidir.

27 Mayıs darbesi sırasında 12 yaşında bir çocuk olarak radyo anonslarında hissetmeye başladığı darbeler sürecini Taşgetiren 12 Mart muhtırası, aktif ga­zeteci olduğu 12 Eylül darbesi, 28 Şu­bat, 2007 e-muhtırası ve son olarak da 15 Temmuz darbe girişimine değinerek özetledi. Türkiye Cumhuriyeti Devle­ti’nin kuruluşunun da adeta bir darbe olduğunun altını çizen Taşgetiren, bu­rada iman ekseninde örgütlenen millî mücadelede verilen sözler ve sonrasın­da ortaya çıkan İslam’ın ekonomik, politik ve sosyal hayattan bireysel alana hapsedilmiş yeni devleti sonraki darbe­lerin “ruhu” olarak nitelendirdi. Tek parti döneminin de bu sekülarizasyon sürecinde oynadığı rolün de önemine dikkat çekerken bu süreçte gerçekleşen inkılapların halkın cahil olduğu ve tan­zimine ihtiyaç duyduğu varsayımına sahip bir zihniyetle gerçekleştiğini be­lirtti. Asker yani ordu da bu devrimle­rin bekçisi olarak siyaset kurumu veya halk yanlış yaptığında müdahale edici kurum olarak formatlandı.

Tek parti döneminden sonra kurulan bütün partilerin damarlarında yine tek parti ideolojisinin kanının dolaşması­nı arzuladığını iddia eden Taşgetiren burada İnönü ve Celal Bayar arasında mutabakata varılan konuların başında “irtica ile mücadele” olduğunu söyleye­rek bu tezini örneklendirdi. 27 Mayıs darbesinin de halkın ve siyasal iktida­rın sosyal hayatta İslam’ı “gerektiğin­den fazla” bulundurmasından doğdu­ğunu ifade etti.

Bundan sonraki darbelerle son günler­de yaşadığımız bu direnişin farkını or­taya koyarken en büyük farkın Demirel veya o dönemin iktidarının “şapkasını alıp gittiğini” ancak bugün başta Re­cep Tayyip Erdoğan olmak üzere siyasi kadronun bu müdahalelere karşı dur­duğunu ve halkı da 27 Mayıs’ta olduğu gibi sadece ağlamakla yetindirmeyip sokağa çağırması argümanlarını ortaya koydu.

Son olarak da Ak Parti’nin dünyanın içindeki siyasal durumu okumak zo­runda olduğunun altını çizerek özellik­le ilk dönemde yapmış olduğu liberal AB-ABD yanlısı manevraların dünya sisteminde doğrudan meydan okuma­dan içten değiştirme çabası olduğunu ifade etti. Malum grupla ilişkilerin de hükümetin İsrail ve ABD ile ilişkileri­nin bozulmasından sonra özellikle kö­tüye gittiğini söyleyen Taşgetiren en çok rahat ettikleri dönemde kırk yıllık emeklerini Müslüman bir iktidara karşı topyekün bir taarruza geçerek adeta bir kamikaze saldırısı olarak tanımladı.

“Öldürmeyen yara güçlendirir”

ifadesinin doğruluğuna dikkat çeken Ahmet Taşgetiren, bu darbe girişimi­nin ne kadar büyük kayıplara yol açsa da yeniden yapılandırma fırsatı verdiği­ni ifade etti