İhtisas programı fikri nasıl ortaya çıktı ve öğrenci kabulü nasıl oluyor?
İSAR temel eğitimi dört yıllık bir eğitim. Bu eğitimi alan öğrenciler başta Arapça ve diğer alet ilimleri olmak üzere İslami ilimleri kuşatan temel bir eğitim alıyorlar. Her ne kadar ikinci yılın sonunda, yani üçüncü ve dördüncü yıllarda öğrenciler İslami ilimler ve sosyal bilimler alanlarını kapsayan dersler alıyor olsalar da biz şunu düşünmeye başladık: Öğrencilerin geldikleri seviyeyi ve aldıkları eğitimi daha işlevsel bir hale nasıl getirebiliriz? İSAR öğrencileri temelde şer‘î ilimlerin ve bununla beraber diğer bazı alanların meselelerine vakıf oluyorlar. Herhangi bir üniversite öğrencisinin farkında olmadığı meseleler, temel eğitimdeki derslerle beraber İSAR öğrencilerinin gündemine gelmeye başlıyor. Bu, kendilerine önemli bir avantaj sağlamakla beraber tam anlamıyla yeterli olmuyor; çünkü meselelerin farkına vardıktan sonra ne tür çalışmalar yapılacağına dair de alternatifler oluşturmak gerekiyor. İhtisas programı bu gaye ile başlatıldı. İyi bir Arapça ve İngilizce düzeyine ulaşmış öğrencilerle daha derinlikli bir şekilde farklı ilimlerden okumalar yapılması ve bu okumalar sonucunda günümüzde insanlığın karşı karşıya kaldığı problemlere çözümler üretilmesi fikri temel hedefimizi oluşturuyor.
Dört yılık temel eğitimi almış olan öğrencileri bir üst kademeye taşımak, daha derinlikli metinler okumak, bu metinleri tahlil etmek suretiyle kendi alanlarıyla bu metinleri buluşturmak ve buralardan hepimizin ihtiyaç duyduğu birtakım sonuçlar elde etmek maksadıyla ihtisas programına üç yıl önce başladık. Bu program oluşturulmadan önce temel eğitimi bitiren öğrencilerimiz, çerçevesi tam olarak çizilmemiş fakat şu anki ihtisas programına zemin teşkil eden çalışmalarla İSAR’da faaliyet gösteriyorlardı. İhtisas programıyla bu eğitim faaliyetlerini belirli bir düzen ve disiplin içerisinde devam ettirme fırsatı yakalamış olduk.
Öğrenci kabulüne gelecek olursak, öncelikle İSAR öğrencilerinin temel eğitimdeki bütün derslerden başarılı olmasını istiyoruz. Bunun için de iki kademeli bir süreçten geçilerek dönem içi ve yıl sonundaki sınavlarda başarı göstermelerini bekliyoruz. Bu iki sınavdan başarılı olan öğrenciler bir üst kademeye geçebiliyorlar. İhtisasa öğrenci alırken ayrıca dört yıllık müfredatı kapsayan bir sınav yapıyoruz. Bunun yanında öğrencilerin gelecek planlarına, ilmî çalışmalara ilgilerine, kurumdan ne tür beklentileri olduğuna dair bir mülakat da gerçekleştiriyoruz. Tabi şunu ifade edebiliriz ki bizim öğrencilerimiz gerek İSAR’a alınırken çeşitli eleme süreçlerinden geçen öğrenciler oldukları gerekse eğitim süresince başarılı oldukları için çoğunlukla ihtisas kademesine geçmeyi başarıyorlar. Bununla beraber temel eğitimi yeterli görüp çeşitli vazifeler alan veya yurt dışında yüksek lisans ve doktora programlarını kazanan öğrencilerimiz de oluyor. Bizim bu öğrencilerimize yönelik çeşitli programlarımız oluyor. Birazdan bunlardan bahsedeceğim. Şunu da ifade edeyim; ihtisas programlarına geçen öğrenciler çoğunlukla devam ettikleri okullarından da mezun olmuş oluyor. Dolayısıyla ihtisas kademesindeki öğrencilerimiz hem kendi okullarında hem de İSAR’da lisansüstü eğitime geçmiş arkadaşlarımızdan oluşuyor.
“Dört yılık temel eğitimi almış olan öğrencileri bir üst kademeye taşımak, daha derinlikli metinler okumak, bu metinleri tahlil etmek suretiyle kendi alanlarıyla bu metinleri buluşturmak ve buralardan hepimizin ihtiyaç duyduğu birtakım sonuçlar elde etmek maksadıyla ihtisas programına üç yıl önce başladık.”
Program içeriğinden ve amaçlarından bahsedebilir misiniz?
İhtisas eğitimi güz, bahar ve yaz dönemlerinden oluşan üç yıllık bir program olarak yapılandırıldı. Programın temel amaçlarından birisi hem İSAR’da ki nitelikli eğitimi tamamlamış hem de kendi üniversitelerinde lisans programlarını bitirmiş olan öğrencilerin disiplinlerarası çalışmalar yapmalarına olanak sağlamak. Şimdiye kadar her dönem iki temel ders ve bunlara ilave olarak değişik alanlarda atölyeler düzenledik. İSAR temel eğitiminde nasıl öğrencilerimiz şer‘î ilimler ve sosyal bilimler diyebileceğimiz iki alanda dersler alıyorlarsa, ihtisas düzeyinde de buna benzer bir program takip etmeye çalışıyoruz. Daha az ders sayısı, daha çok okuma, yazma ve araştırma içeren bir program bu. Bu çerçevede birinci yılın ilk döneminde “Ahkâmu’l-Kur’ân” dersinde öğrenciler fıkhi meselelerin Kur’an ayetleriyle ilişkisini kurarak usul açısından bu ayetlerin nasıl yorumlandığını öğreniyorlar. Bir fakihin Kur’an’ı nasıl anladığını, hangi yöntemlerle anlamaya çalıştığını, Kur’an’ı yorumlarken nasıl bir usul takip ettiğini görme imkanına sahip oluyorlar. Öğrenciler temel eğitimde hem fıkıhtan hem de usul-i fıkıhtan birer metin okuyorlar. Bu derste bu iki ilim nasıl bir araya getirilmiş, nasıl uygulanmış bunu anlamaya çalışıyorlar. İkinci dönemde de aynı mantıkla “Ahkâmu’l-hadîs” dersini alıyorlar. Nurettin Itr’ın İ‘lâmu’l-enâm kitabının okutulduğu bu derste hadislerin nasıl hükme dönüştüğü, somut hayata yön verecek ne tür veriler sağladıkları üzerinde durmaya çalışıyoruz. Günümüz İslam dünyasındaki mütefekkir ve ilim adamlarının bu metinleri nasıl anladığını göz önünde bulundurduğumuzda, kaybettiğimiz derinliği yeniden diriltmeye çalıştığımızı söyleyebilirim. Özellikle 19. yüzyıldan itibaren dinî metinler üzerinden yeni bir söylem ve dini anlama biçimi ortaya çıkıyor. Metin odaklı bu yaklaşım birçok alana ve düşünüre tesir etmiş durumda ve bu metinler herhangi bir yöntem ve ilmî metot olmaksızın tercüme edilmeye ve anlaşılmaya çalışılıyor. Biz öğrencilerimize nasların anlaşılması için gerekli birtakım kriterler olduğunu ve Müslümanların tarih boyunca bu metinler üzerinden nasıl bir bakış açısı ve derinlikle bilgi ve kültür oluşturduklarını göstermeye çalışıyoruz.
Bu derslerin ilahiyatçılar için neden gerekli olduğunu daha kolay kavrayabiliyoruz, fakat ihtisas programındaki diğer öğrenciler için bu derslerin neden gerekli olduğundan bahsedebilir misiniz?
Bu gerçekten çok önemli bir nokta. Bir tarih veya iktisat öğrencisini düşünelim; bu öğrencinin bu derslerden nasıl bir fayda elde edeceği sorusu bizim de kendimize sürekli sorduğumuz bir soru. Burada İSAR’ın genel vizyonuna baktığımızda, biz ilimlerin hepsinin iç içe ve bir bütün halinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Mesela bir iktisatçının faiz konusuna gelince Kur’an-ı Kerim’i temel alarak yaklaşıp iktisadın diğer meseleleri söz konusu olduğunda ana akımın bakış açısını esas alarak hareket etmesi, parçalanmış bir zihin yapısını yansıtmaktadır. Bir tarihçi, iktisatçı, fizikçi veya tıp öğrencisinin, dinin ana metinleriyle karşılaştığında bu metinleri anlama, yorumlama ve güncele tatbik etme çabasında bunun sofistike bir uğraş olduğunu ve geçmişte İslam alimlerinin bu metinleri nasıl kavradıklarını anlaması gerekir. Moderniteyle beraber Müslümanlar olarak bölünmüş bir hayat ve bilgi anlayışıyla karşı karşıyayız. Üniversitede, camide ve evde farklı kimliklerle bulunuyoruz. Bu durum 19. yüzyıldan itibaren karşılaştığımız bir şey. Halbuki daha öncesinde, mesela Gazalî ve Razî gibi alimler, aynı anda usul-i fıkıh, tefsir veya bir felsefe kitabı yazabiliyorlar. Yani bu ilimler iç içe. Sonuç olarak diyebiliriz ki Müslüman bir tarihçi, kendi varoluşuna esas teşkil eden Kur’an ve hadis metinleri olmaksızın tarihçilik yapamaz, bir sosyolog sosyoloji yapamaz; dolayısıyla bu metinleri çalıştığı alan ile ilişkilendirmesi gerekir. Günümüzde bunun her alanda gerekli olduğu fark edilmiş durumda. Bu farkındalığın bir adım ilerisinde ise nasıl sorusu önem kazanıyor. Kendi alanımla bu metinler arasında nasıl bir ilişki kuracağım? Bu soruya da günümüzdeki yaygın anlayış, bir bakıma Protestan diyebileceğimiz bir bakış açısıyla cevap veriyor; metne bireysel yorum ekseninde yaklaşan bir anlayış bu. Bizim İSAR’da takip ettiğimiz uygulama ise tarihî tecrübeyi dikkate alarak bu ilişkilendirmenin bir yöntem ve derinlik çerçevesinde icra edilmesi esasına dayanıyor. Bu eğitimin sonunda öğrenci, kendi alanının X konusuyla Kur’an’ın Y ayeti arasında nasıl bir ilişki kurabilirim üzerine düşünmekle birlikte, daha genel perspektifte, karşılaştığı meselelere bütüncül bir anlayışla bakabiliyor.
İçerikten bahsetmeye devam edersek, ikinci yılın ilk döneminde Merğinanî’nin el-Hidâye isimli metnini okutuyoruz. Sizin de bahsettiğiniz, diğer öğrenciler nasıl istifade edecek sorusuna da cevap olacak şekilde bu metnin “Kitâbü’s-siyer” bölümünü okutuyoruz. Bu bölüm, Müslümanların başka devlet ve toplumlarla ilişkisi ekseninde hukuk, siyaset, tarih, uluslararası ilişkiler, uluslararası iktisat okuyan her öğrencinin ilgisini çekecek birtakım meseleler içeriyor. Bunları, Osmanlı tecrübesini de dikkate almak amacıyla, şeyhülislam fetvalarıyla, kimi zaman arşiv belgeleriyle birlikte okutuyoruz. İkinci yılın ikinci döneminde ise Cürcanî’nin Şerhu’l-Mevâkıf’ının bir bölümünü okutuyoruz. Temel eğitimde öğrenciler bir akaid metni ve ardından kelam alanında Şerhu’l-Akâid’i okuyorlar. Şerhu’l-Mevâkıf mantık, belagat, felsefe, kelam vs. alanlarını kuşatan bir kitap. Burada ihtisas öğrencileri temel eğitimde edindikleri birikimi kullanarak daha sofistike bir metni anlamaya çalışıyorlar. Bu kitapları okumak için sadece Arap dilini bilmek yeterli olmuyor. Bahsettiğim diğer alanlara da vukufiyet gerekiyor. Bu metni okutmamızın temel sebebi ise öğrencilerin metafizik meseleler üzerinde kafa yormalarına imkan sağlamak. Günümüzün düşünce sorunlarına derinlikli bir şekilde yaklaşmak için bu klasik metinleri bugünün bağlamına yerleştirmeye çalışıyoruz.
“...Müslüman bir tarihçi, kendi varoluşuna esas teşkil eden Kur’an ve hadis metinleri olmaksızın tarihçilik yapamaz, bir sosyolog sosyoloji yapamaz; dolayısıyla bu metinleri çalıştığı alan ile ilişkilendirmesi gerekir.”
Üçüncü yıla gelecek olursak, birinci dönemde bir tasavvuf metni ve ikinci dönemde ise bir felsefe metni okutuyoruz. Tasavvuf alanında okuttuğumuz içeriği, erken dönemlerden başlayarak Osmanlı’nın son dönemlerine kadar farklı yüzyıllarda telif edilmiş seçme metinler oluşturuyor. Bu metinler üzerinden tarihsel süreçte Müslümanların tasavvuf alanında ortaya koydukları müktesebatı aktarmaya çalışıyoruz. Özellikle orta dönemlerden itibaren tasavvuf alanında kaleme alınan metinlerde felsefe, kelam, mantık, ahlak gibi disiplinlerin oldukça iç içe girdiğini görüyoruz. Bu durum Müslüman toplumlardaki nazari ve uygulama boyutu olan bir alanın nasıl geniş bir yetkinlikle ele alındığını ortaya koyması bakımından önem arz ediyor. Felsefe alanında ise daha çok müteahhirin dönemi diyebileceğimiz geç dönemden, özellikle de Osmanlı döneminden metinler seçerek öğrencilerin ilmî gelişim itibariyle vardıkları noktayı görmelerini sağlamaya çalışıyoruz.
“Öğrencilerimiz hem temel eğitimde hem de kendi üniversitelerinde sosyal bilimlerin çeşitli alanlarına giriş dersleri alıyorlar.”
Dikkat ederseniz ihtisas programında birinci sınıftan üçüncü sınıfa doğru gidildikçe nazariyata, teorik meselelere daha fazla yer veren bir eğitim sürecinden geçmiş oluyor öğrenciler. Dolayısıyla öğrenciler, ihtisas eğitiminin ilk iki yılının sonunda nazari düşünce mirasını kavrayacak şekilde bir eğitim alıyorlar.
İhtisas programının bir de sosyal bilimler tarafını oluşturan dersler var. Öğrencilerimiz hem temel eğitimde hem de kendi üniversitelerinde sosyal bilimlerin çeşitli alanlarına giriş dersleri alıyorlar. Burada biz üç yıl, yani altı dönem boyunca her dönemde bir bölümü okunmak üzere İbn Haldun’un Mukaddime’si çerçevesinde dersler planladık. Örneğin ilk sene güz döneminde Mukaddime’nin ilk bölümü etrafında işlenen tarih felsefesi dersimiz yer alıyor. Aynı şekilde ikinci dönem sosyoloji, üçüncü dönem uluslararası ilişkiler ve siyaset, dördüncü dönem mimari ve şehir tarihi bağlamında estetik, beşinci dönem yani üçüncü sene güz döneminde iktisat ve bahar döneminde ise ilimler tasnifi dersleri bulunuyor. İhtisas birinci sınıfa gelen her bir öğrencimiz İngilizce, Arapça ve Osmanlıca’yı öğrenmiş oluyor. Dolayısıyla öğrenciler, mesela tarih felsefesi dersi alırken Mukaddime’nin ilk bölümünü okuyorlar ve bu derste de çeşitli dillerdeki makalelerden güncel meseleleri tartışma imkanı buluyorlar. Ayrıca bu derslerde her öğrencinin dönem sonunda bir yazı yazması da bekleniyor. Bu derslerde Mukaddime’nin Arapça aslı ve Osmanlıca baskısı ve Pîrîzâde şerhini de takip etmeleri gerekiyor. Burada Osmanlı ulemasının bu metni nasıl anladığı ve yorumladığı, metne ne tür katkılar yaptığı ve bir şerhin ne tür özelliklere sahip olması gerektiğini öğrencilerin görmesini istiyoruz. Dolayısıyla ihtisas programının sosyal bilimler derslerinde Mukaddime’yi merkeze alarak, saydığım alanlarda günümüz meselelerini incelemeye çalışıyoruz. Çeşitli alanlardan gelen İSAR öğrencileri, kendi alanlarında sahip oldukları formasyon ile bu meseleleri tartışma ve bunlar üzerine yazarak düşünme fırsatı elde etmiş oluyorlar.
İSAR İhtisas programını benzer programlardan ayıran özellikler nelerdir?
Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da, yıllardır üniversite öğrencilerine seminerler veren önemli kurumlar bulunuyor. Bu noktada İSAR’ın en kritik farkı, şer‘î ilimleri ve bu ilimleri anlamak için gereken alet ilimlerini öğretmesi. Bu açıdan bakıldığında İSAR, 10 yıllık tecrübesiyle faaliyet yürüttüğü alanda ilk ve öncü kurumlardan birisi. En ayırıcı vasfı ise klasik eğitimi, çok farklı disiplinlerden gelen öğrencilere vermesi. Türkiye’de sarf, nahiv, belagat derslerini veren kurumlar daha önce de vardı elbette. İSAR bir mühendise, iktisatçıya, siyaset bilimciye veya tıp öğrencisine belagat, münazara, fıkıh, kelam, usul-i hadis öğretme projesini on yıldır sürdüren bir kurum. Mesela herhangi bir vakıfta öğrenciler Sezai Karakoç’un İslam düşüncesiyle ilgili bir kitabını veya Turgut Cansever’in şehir ve mimari üzerine düşüncelerini okuyup tartışıyor olabilirler. Bunlar üniversite öğrencilerinin dünya görüşlerine ve kültürel birikimlerine çok önemli katkılar sağlayan çalışmalar. Fakat bizim yaptığımız, bizden önce yüzyıllardır var olan İslam medeniyetinde neler söylenmiş bunu anlayabilmek, öğrenciyi oralara götürüp oradan bugünün meselelerine bakmalarını sağlamak. Dolayısıyla biraz daha geriden başlayarak bugüne geliyoruz ve bu bahsettiğim günümüz yazarlarını da kavrayan bir bakış açısıyla meseleleri ele almaya çalışıyoruz. Kanaatimce bizler İslam medeniyetini ve Hz. Peygamber’den bu yana Müslümanların toplumsal tecrübesini dikkate alarak bugüne alternatifler sunabiliriz. Bu düşünceden yola çıkarak İSAR olarak köklerimizden hareketle bugüne, bugünün meselelerine ilmî açıdan katkı sunmaya çalışıyoruz. Bu, İSAR’ın temel farklarından birisi. İSAR’ın temel eğitimine benzer programlar yürüten kurumlar var, fakat buradaki ihtisas programına benzeyen çalışmalar henüz yaygınlaşmış değil.
İhtisas programını farklı kılan en önemli özelliklerden bir diğeri de kurum dışından öğrenci alınmayışıdır. Yani ihtisas programı, İSAR temel eğitimini başarı ile bitirmiş öğrencilerden oluşuyor. Başka bir ifadeyle, İSAR’da belirli bir disiplin çerçevesinde temel eğitimini tamamlamış, kendi aralarında bir harmoni oluşturmuş öğrenciler ihtisas kademesine devam ediyorlar. Bu öğrenciler arasındaki tartışma ortamlarının, fikir teatilerinin de daha verimli olduğunu söyleyebiliriz. Bunun hem öğrenciler için hem de bizim için önemli bir avantaj olduğunu düşünüyorum.
Dönem içerisinde verilen seminerlere ek olarak neler yapılıyor?
İSAR kurulduğu günden beri atölyeler ve çalışma grupları faaliyetlerini sürdürmektedir. Örneğin Hukuk Çalışma Grubu, İSAR’ın ilk yıllarından beri özellikle İslam hukuku alanında öncü isimleri İSAR’da ağırlayıp hukukçu ve ilahiyatçılardan da bu alana ilgi duyanları davet ederek paneller düzenliyor. Tıp ve Ahlak Çalışma Grubu, tıp, ahlak ve hukuk gibi alanların kesiştiği konularda çalışmalar yapıyor. Bunların yanı sıra Kelam, İktisat ve Tarih Atölyeleri ile Sosyal Teori Okuma Grubu bulunuyor. Yine Hukuk Düşüncesi Okuma Grubu’nda Batı siyaset düşüncesi ve hukuk felsefesi metinleri, ilahiyat öğrencilerinin de bulunduğu bir ortamda okunup tartışılıyor. Beşinci senesine giren Fıkıh Usulü Atölyesi’nde, Hâdimî’nin Mecâmiu‘l-hakâik eseri çerçevesinde fıkıh, dil ve mantık alanlarında okumalar yapılıyor. Yine üçüncü senesine giren Çağdaş İslam Düşüncesi Atölyesi, Osmanlı’nın son dönemindeki tartışmalara odaklanmış durumda ve bu sene ilk ürünlerini vermeye başlayacak. Kısaca İSAR’da değişik disiplinlerden gelen öğrencilere hitap eden atölye ve okuma grupları faaliyet gösteriyor. Biz ihtisas kademesindeki her bir arkadaşımızın, alanlara yönelik bu hususi çalışma gruplarına devam etmesini istiyoruz; çünkü atölyeler daha çok ürün odaklı faaliyetler gerçekleştiriyor. Bu atölyelerin bir kısmı daha erken bir dönemde hayata geçirilmişti. Diğer bir kısmı ise iki üç yıllık atölyeler olup, yaptıkları çalışmaların ürünlerini yeni yeni vermeye başlıyorlar. Bu atölyeler, öğrencilerimizin üniversitede gördükleri eğitim ve İSAR’da edindikleri birikimi birleştirip ürün verme fırsatı bulabilecekleri platformlardır.
Bir de yaz okulları düzenliyoruz. Her ne kadar ihtisas programı üç senedir devam ediyor olsa da yaz okullarının bu sene dördüncüsü gerçekleştirildi. Bu programlar aracılığıyla İSAR’dan mezun olup yurt dışında lisansüstü eğitimlerine devam eden yahut İstanbul dışında çeşitli görevler alan arkadaşlarımızla irtibatımızı da sürdürmüş oluyoruz. Yurt dışında eğitim gören 20 civarında mezun öğrencimiz bulunuyor, bunlar yazlarını Türkiye’de geçiriyorlar. Yaz okullarının en önemli bir katkısı, Türkiye’de ve yurt dışında bulunan mezunlarımızın ve ihtisas öğrencilerimizin buluşup etkileşimde ve fikir alışverişlerinde bulundukları bir ortam sağlamasıdır. Özellikle mezun ve lisansüstü eğitimlerini sürdüren öğrencilerimizin ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduracak şekilde spesifik bir konu etrafında organize ettiğimiz derslerden oluşuyor bu programlar. İlk yıl, Hasan Kafî Akhisarî’nin siyaset düşüncesine dair Usûlü’l-hikem fî nizâmi’l-alem isimli eserini, yazma nüshalarından okudu öğrencilerimiz. Bunun yanı sıra aynı müellifin Semtü’l-vüsûl isimli fıkıh usulü eseri de okundu. Dolayısıyla aynı müellifin iki farklı alana ait eserlerini okuyarak bir alimin düşünce dünyasına dair bütünlüklü bir bakış açısı elde edilmiş oldu.
İkinci yıl düzenlediğimiz yaz okulunda ise Şâtıbî’nin el-Muvâfakat’ı ile Lütfi Paşa’nın Âsafnâme’si okundu. Şâtıbî, 14. yüzyılda Endülüs’te yaşamış Maliki bir fakih ve usulcü olup, günümüzde çokça tartışılan makâsıdu’ş-şerîa ve maslahat gibi konularla ilgili olarak zikredilen önemli isimlerden bir Lütfi Paşa ise 16. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı bürokrat ve düşünürü olup, Âsafnâme isimli eseri, siyaset düşüncesiyle alakalı olarak kaleme alınmış önemli bir metin.
Üçüncü yaz okulunda ise daha güncel bir mesele olarak İslam dünyasında modernleşme ve dinî akımlar konusunu inceledik. Balkanlardan başlayarak Orta Doğu, Kuzey Afrika, Uzak Doğu gibi coğrafyalarda ortaya çıkan ve günümüze tesiri olan dinî akımlar ve hareketlerin modernleşmeyle irtibatı üzerine oldukça başarılı bir program gerçekleştirdik.
Bu yıl düzenlediğimiz yaz okulu programında ise öğrencilerimize arşiv okur-yazarlığı bilgi ve becerisi kazandırma gayesine yönelik bir tematik çerçevemiz vardı. İSAR’da öğrencilerimiz alet ilimleri, şer‘î ilimler ve sosyal bilimler alanında ciddi bir birikim elde ediyorlar. Öğrencilerimizin yazmalara ve arşivlere de aşina olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Arşivleri konu alan yaz okulumuz; Osmanlı bürokrasisi, Osmanlı arşivleri ve tasnifi, belge türleri gibi konular etrafında beş haftalık bir program olarak gerçekleştirildi. Bir kısmı şehir dışından olmak üzere alanlarında çok kıymetli bazı isimleri ağırladık. Biz programı yaparken adı Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Başkanlığı olup halihazırda Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı olarak hizmet veren kurum ve yetkililerinin de bu programa çok değerli katkıları oldu. Kendilerine bu vesileyle teşekkür ediyorum. Gelecek yıl da yazma eserler üzerine bir yaz okulu düzenlemeyi planlıyoruz.
İhtisas programından mezun olan öğrenciler için bir program düşünülüyor mu?
Bizim ihtisas öğrencileri arasında araştırmacı olarak İSAR’da istihdam ettiğimiz arkadaşlarımız var. Bunlar İSAR projesinin yürütülmesinde ciddi katkıları olan mesai arkadaşlarımız. İhtisas programını bitiren öğrenciler, yaklaşık yedi senelik bir eğitimi tamamladıktan sonra aynı zamanda doktora programlarının da sonuna yaklaşmış oluyorlar. İhtisas kademesinden mezun olan öğrencilerimizin, insanlığın karşı karşıya olduğu meselelere çözümler üretebilecek birer ilim adamı olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bunu nerede ve nasıl yaptıklarına çok müdahale etmiyoruz. Kimisi öğretim üyesi olarak, kimisi başka bir şekilde katkı sağlayabilir. İkinci önemli beklentimiz İSAR’da devam eden eğitime destek olmaları. Yürüttüğümüz eğitim faaliyeti, artık İSAR’dan mezun olanların da katkı sunduğu bir program haline geldi. Bu katkı bazı derslere girmek veya öğrencilere danışmanlık yapmak şeklinde olabiliyor. Bunlar dışında İSAR’da devam eden atölye ve çalışma gruplarında aktif bir şekilde rol alıyorlar ve ben bütün bu çabaların kısa bir süre içerisinde insanlığın ihtiyaç duyduğu önemli çalışmalar olarak karşımıza çıkacağını düşünüyorum.
“Balkanlardan başlayarak Orta Doğu, Kuzey Afrika, Uzak Doğu gibi coğrafyalarda ortaya çıkan ve günümüze tesiri olan dinî akımlar ve hareketlerin modernleşmeyle irtibatı üzerine oldukça başarılı bir program gerçekleştirdik.”