Bülten Yazımız
Küçük, gözleri ışıl ışıl bir çocuk geldi. Ürkek adımlarla yaklaştı ve yavaşça elime dokundu. Tepkisiz kaldığımı görünce elimi tuttu ve elini, sanki bir boya varmış onu kazıyormuşçasına, sürtmeye başladı. İnanması güç ama bu insan gerçekten beyaz diye düşündü. Ve hikaye böyle başladı.
Köydeyiz. İlk yerleşik yaşamın neden Nil, İndus, Ganj havzalarında başladığı anlam kazanıyor. Su kuyusu çevresinde tarım arazileri ve evler. Uzak mahalledeki insanların sabahın erken saatlerinde hayvanlarla su taşımaya gelmesi. Yağmur yağan bir günün ardından, daha yeni gün ışımadan, tavlı toprak üzerindeki mücadele. Artık Neolitik devrim neden bir devrim farkındayız.
İftara dakikalar kala gelen haber bize bütün açlığımızı ve susuzluğumuzu unutturmuştu. Kalmakta olduğumuz köyün en uzak mahallesinde bir grup insanın müslüman olmak istediğini duymak bir ömürde kaç defa yaşanacak bir hadiseydi ki? Köy kralının da katıldığı törende çoluk çocuk yüzden fazla insanın kelime-i şahadet getirmesi. Teslim olup kendilerine yeni isim seçmeleri. Şarap üretimini, domuz beslemeyi bırakmaları…
Vapurdayım. Bir mesaj geldi, +226 kodlu bir numaradan derme çatma bir İngilizceyle yazılmış. Abdoul wahabe. Beni ara diyordu, aradım. Teravih sonraları ay ışığındaki konuşmalarımızda İstanbul’a gelmek, Türkçe öğrenip burada eğitim görmek istediğini anlatıyordu. Titrek sesiyle telefona cevap verdiğinde heyecandan cümle kuramıyor, Orhan beni duyabiliyor musun diyordu. İbrahim’in selamı var, bir daha ne zaman geleceksin diye soruyordu.
İnsan, hayal kurup üretim yapabiliyor. Hiç bilgisi olmayan yerler hakkında kulaktan dolma bilgilerle zihninde oraları inşa ediyor. Zihnimizin ürünlerini gerçekleriyle değiştiririz yaşadıkça. Gidip görmek, zihnimizdekileri yıkıp aynel yakin şahit olup tecrübe etmek. Afrika; en çok inşa ettiğimiz ama ne olup bittiğinden habersiz olduğumuz ayrı bir dünya. Yeniden inşayı, yenilenmeyi hakkediyor, gecikmeden, ertelemeden, bir an önce…