Bülten Yazımız
Ulemâmız gün boyu zihni yoran derin meselelere ve çetin ilmî mevzulara bir nebze olsun ara vermek ve böylece dimağını tazeleyip ruhunu dinlendirmek için türlü uğraşlara başvurur, zamanını bir başka müfit meşgale ile değerlendirme yoluna giderdi. Bu faydalı uğraşlardan biri de mûsikî idi. Nitekim Mesâlihu’l-Ebdân ve’l-Enfüs müellifi Ebû Zeyd el-Belhî bu meşguliyetin bedensel ve ruhsal pek çok faydası üzerinde durmuş, onu insanın duyduğu lezzetler içerisinde değeri en yüksek, önemi en büyük olanlardan biri olarak tavsif etmişti.
Esas itibariyle İslâm medeniyeti dahilinde mûsikî, madde ve manaya ilişkin çeşitli menfaatlere hamil olması bakımından âdâbın bir cüz’ü olarak mülahaza edilmiş ve havassın mutlak surette bilgisine vâkıf olması gereken bir nesne olarak telakki edilmiştir. O, tarihi çok gerilere uzanan bir gelenek oluşturmanın yanı sıra sultan ve hanım sultanlar, şehzâdeler, beyler ve devlet erkânının alakaları ile saray âdetlerinden biri olarak gelişme fırsatı bulmuş, irfanın halka açılan müessesesi olan tekkeler vasıtasıyla da içtimai hayata temas ederek varlığını devam ettirmiştir.
Şiir, mimarî ve sair klasik sanatlarla beraber mûsikîyi de bu denli cazip ve sürekli kılan en önemli vecih, onun, varlığın bir parçası, en azından bir yansıması olarak kendisini göstermesi hususudur. İslâm tecrübesinde sanat, varoluşunu bizzat kendi eliyle inşa eden ve çizdiği yolda bir başına hareket eden kurucu bir âmil değil, idrak ve marifetin ardından oldukça tabii bir hamle ile vücuda gelen estetik bir netice olarak değer kazanmıştır. Bu bakımdan bütün bir ağacı tanıyıp onun kimliğini saptayabilmek de bu nihai meyvelerin idrak edilmesi vasıtasıyla mümkün olabilecektir.
İSAR’ı, sadece klasik bilgiler öğreten bir kurum olarak değil, bilginin ondan bağımsız olmayan yansımalarını da gösteren bir ufuk olarak gördüğümüzün en somut örneklerinden biri olarak geçtiğimiz dönem faaliyete başlayan “Mûsikî Atölyesi” de tıpkı yukarıda anlatıldığı gibi yoğun ders dönemlerinin tazyiki arasında ferahlamak ve ilmin bir başka boyutunu idrak edebilmek için hayata geçirilmiş oldu. Bu atölye boyunca pek çok klasik şairin güftelerini ve nice mûsikîşinâsın bestelerini işitme ve seslendirme fırsatımız oldu. Aynı çatı altında ders sıralarında görmeye alıştığımız ve istikbalin Müslüman mütefekkirleri olacak dostların bu meclislerde aynı zamanda birer mutrîbe dönüştüklerini ve hayatın estetik boyutu içerisinde de yer aldıklarını görmüş olduk. Meşkin ardından midelerimizi şenlendiren tatlı ikramları da cabası…
Bu vesileyle atölyemizin hayata geçirilmesine giden yolu aralayan Recep Şentürk hocamıza, yardımcı ve eğitici vasfıyla meşkin her anında elinde udu, önünde notası ve dervişane edasıyla meclisi idare eden Mehmet Öncel ağabeyimize ve maddi-manevi her türlü katkılarından ötürü Fatih Küçük ağabeyimize dua ve teşekkürlerimizi iletmiş olalım.